Gerçek Aşkı Tadanlara...
Telli Turna kanat çırparken, savruldu ve Turna’nın kanatlarının arasına saklanıverdi.
Telli Turna kanat çırparken, savruldu ve Turna’nın kanatlarının arasına saklanıverdi.
Yüreğinin dilediği
yere gidebileceğini düşündü. Kanatların altında, sevda nağmeleri eşliğinde,
yüreğinin dilediği uzakları düşledi.
Telli Turna süzülürken,
bir sonbahar akşamında, Turnanın kanatları arasından sıyrıldı ve bir bahçenin
dış kapısına düşüverdi.
- Cennet burası
olmalı dedi. Unutamayacağı bir andı bu, uzaktan karşılaştılar. Toprak
fısıldıyordu, yanındakine, “Bahse girerim ki hiç ayrılamayacak
Benden. Çok uzaklardan gelmişti, ne çare ki, yüreği getirmişti O’nu
buraya. Usulca gömülüverdi, Toprağın bağrına.
Toprak
şaşırdı, bahse girmişti fakat gelen farklıydı. Her gelen günle, farklı bir
halini görüyor, O’nun ile dolmak istiyordu.
Sonbaharda düşmüştü
yüreğine, kışın, bağrında ılık ılık dolaşmış, bahar geldiğinde yeşil yeşil
dalgalanmış, yaz geldiğinde ise, ışıl ışıl zümrütler saçıyordu. Her halini
gördü...
Bağrında olanca yer
açtı sevdiğine. Sakladı.
Sığmayınca
duyguları yere göğe, Asya’ya döktü içini...
Asya’da inanırdı,
aşkın mukadder olduğuna.
Asya, el verdi
Üzüm’e. Meyveleri etrafında ferah eyledi. Salındı üzüm boylu boyunca, toprağın
bağrına.
Dallandı,
filizlendi, yeşerdi, zümrütlendi, ballandı.
O’da Asya’ya
fısıldadı. Aşkı bilenin, aşka saygı duyanın ödülüydü bu.
-Beni topla, kurut,
ister ez Beni, iste şarap olayım, istersen sirke…
Aşk yanına
geldiğinde ey dost, şenlenirsin, yüreğin aydınlanır.
Asya, sırra kadem
basanları seyretti.
-Bu hallerin hepsi
Benim için, bu da Senin için olsun dedi ve “ ezerken üzümü, bir
tutam da toprak” attı.
İşte budur
hikayesi “Zile Pekmezi”nin. Buranın toprağıdır pekmezi beyaz
eyleyen, Zile’nin toprağıdır insanı, aşık eyleyen... Önce Allah’a, sonra bu
topraklara olan aşktır, ayrık otlarının hain pusularına düşen evlatların
ardından, vatan sağ olsun dedirten.
Aşktan gelen ey
yar, aşka
gidermiş,
Aşık söze değil,
hale bakarmış...