Bosna Hersek Fahri Konsolosluğu, Türkiye Bosna Hersek Kültür Dernekleri
Federasyonu tarafından düzenlenen ziyarete, dokuz basın mensubunun da içinde
olduğu seksen kişilik bir grup ile katıldık.
2006 yılında
yapılan anma ve defin törenine de Bosna Hersek Fahri Konsolosu Sayın Kemal
Baysak'ın daveti ile katılmıştım. 2006 yılında yapılan ziyarette Bosna Hersek
dışında Sancak ve Karadağ'ı da içine alan bir dizi ziyaretimiz olmuştu.
Aradan
yıllar geçse da önceden başlayan bir olayın, hayatınızda nasıl bir yer
aldığını gözlemişsinizdir. Bu yıl yaptığımız Srebrenica ziyaretimiz de 2006
yılı ile bağlantı olarak karşıma çıktı, aradan 2 yıl geçmemiş gibi beni sarstı,
kendime getirdi, tesadüf değil herşeyin nasıl bir düzen içinde işlediğini bir
daha hatırlattı.
Bosna
hersek'te bulunduğum süre içersinde 2006 ve 2008 arasında sürekli karşılaştırma
yapıyorum.
2 yıl
önce gördüğüm yaralı bereli gördüğüm binaların yaraları sarılmış, çevresine
yeni binalar yapılmış, sanırım seneye savaştan hiç bir iz kalmayacak. Ruhlarda
yer alan savaş izlerini dünden silmeye razı Boşnaklar, gaziler çıkmadığı sürece
karşınıza bir de savaş yıllarını anlatan filmlere rastlamadığınız sürece
savaşın izleri yok.
Şimdilik
Srebrenica da durum farklı. Toplu mezarlar açılıp , cenaze definleri bittiği
zaman Srebrenica da unutulacak.
2006 yılında
katıldığım anma törenlerinin ruhunu bu yıl hissedemedim.. 2006 da okunan
ilahiler sanki yüreğimi delmişti.Bu yıl ise zannedersiniz
ki kilise müziği dinliyouz,ruhumu sarmayınca alıcılarımı kapattım.Tabutların
başında bekleyen genç kızların önceki yıllarda başları örtülü, bu yıl ise
açıktı. Bu dini bir tören değil mi? Nedir burada yapılmak istenen?
Biz cenaze evine giderken dinimize saygıdan örtümüzü örteriz. Bu organizasyon
komitesinin Srebrenica törenleri ile ilgili bir açıklama yapması gerekmez
mi?
2006
yılından farklı olarak "savaş karşıtı Sırplar" pankartları çiçekleri
ile yerlerini aldılar, bir de Hristiyan din adamları.İslamiyette
kin yok. Allah" kin olan kalpte ben bulunmam" diyor fakat
yaşananlardan ders çıkarmayın demiyor.
Saraybosna'da
iken 11 Temmuz'un katliam günü olduğunu bilmeseniz, size katliam gününü
hatırlatacak afiş, pankart hiçbir şey göremiyorsunuz. Sanki öyle bir şey
olmamış.
11 Temmuzdan
önce, dükkanların camında, köşe başlarında vb. Srebrenica yı hatırlatacak
bir not aradım fakat nafile. 10 Temmuz akşamı gençlerin uğrak
mekanlarını dolaştım acaba ne haldeler diye, gençler kör kütük. Diğer
zamanlardan bir farkı yok. Bir e-postada,
temmuz ayında, Türklerin Bosna'yı ziyaret etmesini isteyen dilekler ve ilginin
azlığından şikayet vardı. Oysa Bosna'ya ve Srebrenica'ya
gittiğinizde en çok Türklerin ilgi gösterdiğini görüyorsunuz, Bir de
yakınlarını kaybeden Boşnakların.
Gözlemlediğim
bir başka hususta Saraybosna 2 yıl öncesine ve Mostar'a göre daha
pahalı. Saraybosna'da çarşıda Turskaların bir özelliği kalmamış, fakat
Mostar'da Turska olmak hala ayrıcalıklı ve dostça.
Bu yıl
Srebrenica'da insanlar üzerinde, bir alışılmışlık vardı. Hani Anadolu da
genç kızlar ve genç erkekler düğün yerlerinde birbirlerini görür, tanışırlar
ya, Srebrenica'ya gelen gençlerde de öyle bir hal gözlemledim.
2006 yılında
katıldığımızda, serin bir gölge ararken Akü Fabrikası ile karşılaştık.Ben daha çok
fotoğraf çekme çabası içinde, Akü Fabrikasının kapısında Havva ve Hasan
Karakaş'ı bekliyordum. Çok uzun boylu bir genç "eliyle
bana çağırma işareti yaptı. Fabrikanın içinde kimse yoktu. Kılık ve
kıyafetinden meczup bir etki bıraktığı için arkadaşlarıma çabuk olmalarını söyledim. Havva
Hanım ve Hasan Bey geldiğinde, genç önde biz arkada girdik fabrikanın
içine.
Duvarlarda
kurşuna dizilme izleri, tavanlardan sarkan ipler, vahşet sergiliyor fabrika.
genç sürekli arkasına dönüp gelip gelmediğimizi kontrol ederek fabrikanın
içinde ilerliyor. Bizi
fabrikanın sol uç köşesinde karanlık bir odaya götürdü. Zifiri karanlık. Ürküntü
duyuyor insan. Çakmağını çıkardı duvarları aydınlatmaya çalışıyor. İlk
izlenimde zift sanılan akıntılar var duvarlarda, İsa'nın çarmıha gerildiği gibi
uzun demir çubuklar var duvarlarda. O demir çubuklara geçirip, işkence ile
öldürmüşler o insanları. Yerler ve duvarlarda zift sandığım izler kan.
Ziftleşmiş kan, insanlık kan kokuyor. Odanın fabrikanın iç kısmına bakan
duvarına bir pencere yapıp, tüfek dayamak için yer yapmışlar.
Havva
Boşnakça biliyor fakat nutkun tutulunca ne fayda.
Genç öne düşüyor
biz arkada, işkence odalarını aydınlatıyor çakmağı ile. Şeytan resmi yaptıkları
odalarda içkilerine meze yapmışlar Boşnakların inlemelerini, korkularını,
ızdıraplarını.
Akü
fabrikasının, makinalarının yanına götürüyor bizi. Merdivenlerden çıkıyoruz. İnsanları
nasıl öldürdüklerini, o makinaların içinde öğütüp, borudan aşağıya akıtıp
kamyonlara nasıl yüklediklerini anlatıyor. O gençte o zaman 15 yaşında ,o akü
fabrikasının içinde imiş. Korku dolu gözlerine bakamıyor insan, insanlığından
utanıyor onun anlattıkları karşısında, biz sefa içinde yaşarken buralarda Onlar
Müslüman diye öğütülüyor. Biz Batının mallarını öğütüp onları zengin
ederken, Onlar bizim gençlerimizi dün akü fabrikalarında bugünde barlarda
öğütüyorlar.
Saygı değer
grup üyeleri, Bosna da kafelerde alkollü içkiler meyve sularından daha ucuz.
2006
Srebrenica da akü fabrikasında bize rehberlik eden bu genç, o zaman adını
söylemedi, fotoğrafını da çektirmedi, çok korkuyordu. Anlattıkları karşısında
şaşkın, çaresiz ne yapacağımızı bilmez haldeyken para vermek istedik, kabul
etmedi, çekti gitti.
Kalakaldık
fabrikanın içersinde.
Yıl 2008
Bosna değişime açık. Srebrenica değişime açık. Kameraman arkadaş ile Akü
fabrikasında çekim yapmak üzere tören alanından çıktık. Fabrikanın yan
tarafında bir grup Boşnak kadın gölgeye oturmuşlar. Bir tanesi heyecanlı bir
halde geldi bir şeyler anlatıyor, bize birşeyler göstermek istiyor. Çimenlerin
üzerine ayağı ile vuruyor, vurdukça toprak sallanıyor. Anlaşılan o ki
altında boşluk var. Elleri ile toprağı eşiyor, toprak yumuşak, genişçe bir
zemin etrafında sınır çizerek dolaşıyor, anlatıyor, çekimlerini
yapıyoruz. Biz de onun dediği yerleri kontrol ediyoruz. Belli ki birşeyler
gömülüp üzeri örtülmüş.
Akü
fabrikasına giriyoruz. Yıl 2008 duvarlar değiştirilmiş. Boşnakların kurşuna
dizildiği duvarlara bugün pencereler yapmışlar, duvar
taşlarını değiştirmişler, cam yerleştirmedikleri yerlerin duvar
taşlarını değiştirmişler. İşkence odalarında resimlerin üzerini siyah boya
ile kapatmışlar. Şaşırıyorum ya karanlık, demir çubuklu oda. Artık bir kısmı
aydınlık , çünkü izleri silmek için taktıkları camdan ışık geliyor ve duvarın
bir kısmını yıkıp giriş kapısı yapmışlar ve demir çubuklu odanın yanındaki
bölüme ziyaretçi defteri koymuşlar. Fabrikanın ortasına savaş zamanını anlatan
filmlerin gösterildiği ekranlar yerleştirmişler. İnsanları oyalıyorlar işte
oysa o fabrika yalın hali ile çığlık atıyordu. Herşey değişmiş neyin çekimini
yapacağız ki düşüncesi ile kameraman arkadaşın yanına gittim. Boşnakça bilen
kimse de yok yanımızda.
Kalakaldık
fabrikanın ortasında.
Çok uzun
boylu bir adam geçti yanımdan, omuzları öne eğik. Baktım ki 2006 da
kalakaldığımız yerdeyiz. Karanlık odanın olduğu yere doğru gidiyor. Koşarak
gittim arkasından yüzüne baktım "O mu acaba" diyorum. Fotoğrafını da
çektirmemişti o zaman. Fakat O idi. İşaretler ile sen beni hatırladın mı
dedim.Elimle çakmak işareti yaptım. Çakmağını çıkardı duvara doğru tuttu
"tamam tamam" dedi.
Ey
Allahım bu ne ki? Adını, dilini nerden geldiğini,bilmediğin insana 2 yıl sonra
aynı yerde rastla.Tercümanı tören alanında bırakmıştık. Nasıl anlaşacağız
şimdi, döne döne Türkçe bilen birini arıyorum. Türkiye den gelen bir grup
fabrikanın içinde, hanımlardan biri yardım ediyor. 2 yıl önce bize fabrikayı
gezdiren genç röportajı kabul ediyor, öyle onurlu ve hassas ki tercüman hanıma,
insanlar bana bakarken konuşamıyorum diyor usulca.İnsanları dağıtıyoruz oradan
anlatıyor bize gördüklerini, başından geçenleri.
Bir ayağı
aksayan, bir kolu da bükük bir adam geliyor yanımıza, tercüman
"O da konuşmak istiyor" diyor. Bu arkadaşında ayağını, kolunu kırıp,
dişlerini sökmüşler, gözlerinin önünde karısına defalarca tecavüz etmişler.
Anlatırken tir tir titriyor. Bir kampta kalıyorlarmış şimdi.karımında ruh
sağlığı bozuk diyor. Türkiye den gelen gençler bu anlatılanlar
karşısında şaşkın,çoğunluğu ağlıyor. Grup yanımızdan ayrılıyor.
Yanımıza
biri kız 2 genç daha geliyor. Bunlar Srebrenica'lı. Eşyalarımızı
sırtlayıp fabrikanın içine yöneliyorlar. 2006 da gördüğüm makinaların olduğu
bölümü demir teller ile çevirmişler, bir geçiş noktası gösteriyorlar bize
oradan geçip çekimlerimizi yapıyoruz.
Onlara
yardım etmek istediğimizi belirtip adlarını, adreslerini alıyoruz. İçlerinden
bir tanesi diğer üçüne yardım etmemizi istiyor, ben idare ediyorum diyor, aslında
bence O'nunda ihtiyacı var. Saraybosna'da Merhamet Derneği var Ondan yardım
istediniz mi diyorum bilmiyorlar.2006 da karşılaştığımız genç Saraybosna'dan,
Sakat kalan Zenica'dan gelmiş, diğeri ise Srebrenica'da yaşıyor.
14 Temmuz
dönüş günü Başçarşı'ya gidip kalan paramızı harcamak istiyoruz. Arkadaşlar
ile Morica Handa kahvelerimizi içtikten sonra ben onlardan ayrıldım. Kalan
parayı caminin kumbarasına koysam diye düşünürken daha önceden girmediğim bir
sokağa saptım. Biraz ilerde ise bizim uzun boylu genç. Elinde iki çanta,
birinde ekmekler, diğer çanta da ekmek ve plastik bir kap. Aşevinden yemek
götürüyor.
Ben çok
şaşırdım, sevinçle sebili gösterip foto dedi. Fofoğrafını çektim sebilin
yanında. Morica hana kahve içmeye çağırdım. Arkadaşlarımın yanına götürdüm, bir
çoğu gıyaben O'nu hikayesini biliyordu. Tercümanlık edecek bir arkadaşımız
gelinceye kadar işaretler ile anlaştık. Türkiye Hırvatistan maçına çok sevinmiş
onu söylüyor kısmen anlaşıyoruz. Sonra Boşnakça bilen arkadaşımız geldi.
"Bu
gencin 2.5 ve 9 yaşlarında 2 kızı varmış, Ayla ve Belma karısının ve kendi
annesinin isimlerini koymuşlar. Sırplar babaanneyi diri diri yakmışlar.Kızı
okula başladığı zaman çok ağlamış, O'da yanına oturmuş fakat sıraya sığamamış,
sınıfın kapısında beklemiş kızı alışıncaya kadar. Büyük kızı annesine küçük
kızı O'na çok düşkünmüş, Sabah evden çıkarken çok ağlıyormuş fakat o
yanında sürükleyemezmiş." Biz O'nun meczup görüntüsüne bakıp
üzülürken o dökük kıyafetlerin altından çıkan yüreğin, sosyal tutumun karşısında
ne yapacağımızı bilemez haldeyiz. Yüreğim eziliyor. Kendi
aramızda para toplamak için işaretleşiyoruz, erkek arkadaşlardan bir
tanesi şaşkınlıkla cüzdanını çıkarıp gence para uzatıyor. Genç ise eliyle
hayır işareti yapıp çocuklarının türlü hallerini bizimle paylaşıyor. 11
temmuzda röportaj yaptıktan sonra sigara verme bahanesi ile cebine para
koymuştuk. Tercüman arkadaş hem çeviriyor hem ağlıyor "eve
giderken çocuğuna patik almış -bunu sana çok uzaklardaki bir teyze
gönderdi demiş. O benim için kızkardeşim gibi değerli"
diyormuş.
Bu da benim
2006 da başlayan, dün böyle bir olay ile bağlanan Srebrenica anım.
Tarih kültür
bağı ile yola çıktığım, acılarla karşılaştığım,yokluk içinde fakat şerefli,
onurlu ve yüreği zengin bir aile babasına kardeş olabilme.
Srebrenica'dan
Sarayevo'ya dönerken Bosna hersek Dostları Vakfı başkanı Sayın Saffet Erdem
aradı. Srebrenica da olduğumu öğrenmiş. Meğer bize tercümanlık yapan hanım
Saffet Beyin eşi Ayşe Erdem Hanım imiş. Bu Bosna bu Srebrenica böyle bir
yer işte insanları etrafına topluyor. 11 temmuz akşamı Saffet Bey ve eşi Ayşe
Hanım ile Başçarşıda buluşup sohbet ettik.
Bosna
Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu ile birlikte ,7-14 Temmuz 2008
tarihleri arasında Kovaçi Şehitliğini, Vrelo Bosna'yı, Sarayevo
Tünelini,Gradacac, Tuzla, Visegrad, Gorazde,Srebrenica,Travnik,Vlasiçka
Kuca,Jajce,Konjic
(Fatih Sultan Mehmet Köprüsü) Jablanica (Neretva Köprüsü)Poçitelj'i
(Osmanlı dönemi Bosna Hersek'in en güzel kültür sanat müze şehri)Blagaj, Buna
Nehrinin kaynağı ve Osmanlı döneminden kalan tekke, Mostar' ı ziyaret ettik.
Şehitliklerimizi, tarihi eserlerimizi ziyaret edip, dualarımızı hediye
ettik.
Kemal
Baysak'ın girişimleri ile Bosna Hersek'teki bir çok şehir Ege Bölgesindeki
şehirler ile kardeş şehir olmuş. Her gittiğimiz yerin belediye başkanı ve
yetkilileri heyetimizi karşılayıp, konuk etmek istiyor. Bizim ise vaktimiz
kısıtlı, görmek ziyaret etmek istediğimiz çok yer var. Bosna Hersek'te
bulunduğumuz tarihte Ekonomi Odası Başkanı ve Sarayevo Meclis Başkanı ile de
görüşmelerimiz oldu. Ekonomi Odası Başkanı Sayın Kemal Grebo, Türk iş
adamlarının Bosna Hersek'e ilgisiz kalmasından şikayetçi.Her türlü kolaylığı
sağlamak istediklerini ve 5 yıl vergi muafiyetinden söz ettikten sonra
Türkiye'ye geldiklerinde,Türkiye Cumhuriyeti Bakanları, Hükümet yetkilileri
bizi dinliyorlar vakit ayırıyorlar, iş adamları ise görüşmeleri kısa kesmek
istiyorlar. Bosna da kazanamayacaklarını zannediyorlar Avrupa dan gelen
firmalar yatırım yapıp kazanıyorlar da Türkler neden kazanamasın üstelik burada
Türkiye Malları daha çok rağbet görüyor, tercih ediliyor diyor. Özellikle
enerji ile ilgili alana dikkat çekiyor.Bosna
Hersek, ekolojik tarım için mükemmel bir alan, dericilik, orman
ürünleri,mobilya,hayvancılık, süt ve süt ürünleri.Tahminim
odur ki Türkiye'den de bir çok kişi gidip orada çalışmak ister.
14 Temmuzda
dönüş günü Bosna Havaalanında Sayın Kemal Baysak'a Srebrenica'da
karşılaştığımız gençten bahsettim.O'da adını ve adresini aldı. Haftaya yani 21
Temmuz da Bosna'ya geleceğini, o genci ziyaret edeceğini, O'nu Merhamet
Derneği'ne götüreceğini söyledi.
Bosna
Hersek yetkili makamları , Sayın Kemal Baysak'a "Fahri
Hemşerilik Beratı" vermek için, Bosna Hersek ziyareti öncesi davet
ettiler. Sayın Kemal Baysak Srebrenica anma ziyareti nedeni ile orada
bulunacağını bildirdi fakat 21 Temmuz 2008 de Almanya'dan bir bakana da Kemal
Bey ile birlikte bir tören düzenlemişler, hal öyle olunca önümüzdeki hafta
yine gitmesi gerekiyor. İyi ki öyle olmuş, bizim genci de ziyaret edecek. Allah
O'ndan razı olsun (16.07.2008)
Saygı ve
Selamlarımla Ayşegül Aran