Translate

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Srebrenica Unutulur mu...


Bosna Hersek Fahri Konsolosluğu, Türkiye Bosna Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu tarafından düzenlenen ziyarete, dokuz basın mensubunun da içinde olduğu seksen kişilik bir grup ile katıldık.
2006 yılında yapılan anma ve defin törenine de Bosna Hersek Fahri Konsolosu Sayın Kemal Baysak'ın daveti ile katılmıştım. 2006 yılında yapılan ziyarette Bosna Hersek dışında Sancak ve Karadağ'ı da içine alan bir dizi ziyaretimiz olmuştu.
Aradan yıllar geçse da önceden başlayan bir olayın, hayatınızda nasıl bir yer aldığını gözlemişsinizdir. Bu yıl yaptığımız Srebrenica ziyaretimiz de 2006 yılı ile bağlantı olarak karşıma çıktı, aradan 2 yıl geçmemiş gibi beni sarstı, kendime getirdi, tesadüf değil herşeyin nasıl bir düzen içinde işlediğini bir daha hatırlattı. 
Bosna hersek'te bulunduğum süre içersinde 2006 ve 2008 arasında sürekli karşılaştırma yapıyorum.
 2 yıl önce gördüğüm yaralı bereli gördüğüm binaların yaraları sarılmış, çevresine yeni binalar yapılmış, sanırım seneye savaştan hiç bir iz kalmayacak. Ruhlarda yer alan savaş izlerini dünden silmeye razı Boşnaklar, gaziler çıkmadığı sürece karşınıza bir de savaş yıllarını anlatan filmlere rastlamadığınız sürece  savaşın izleri yok.
Şimdilik Srebrenica da durum farklı. Toplu mezarlar açılıp , cenaze definleri bittiği zaman Srebrenica da unutulacak.
2006 yılında katıldığım anma törenlerinin ruhunu bu yıl hissedemedim.. 2006 da okunan ilahiler sanki yüreğimi delmişti.Bu yıl ise zannedersiniz ki kilise müziği dinliyouz,ruhumu sarmayınca alıcılarımı kapattım.Tabutların başında bekleyen genç kızların önceki yıllarda başları örtülü, bu yıl ise açıktı. Bu dini bir tören değil mi? Nedir burada yapılmak istenen? Biz cenaze evine giderken dinimize saygıdan örtümüzü örteriz. Bu organizasyon komitesinin  Srebrenica törenleri ile ilgili bir açıklama yapması gerekmez mi?
2006 yılından farklı olarak "savaş karşıtı Sırplar" pankartları çiçekleri ile yerlerini aldılar, bir de Hristiyan din adamları.İslamiyette kin yok. Allah" kin olan kalpte ben bulunmam" diyor fakat yaşananlardan ders çıkarmayın demiyor.
Saraybosna'da iken 11 Temmuz'un katliam günü olduğunu bilmeseniz, size katliam gününü hatırlatacak afiş, pankart hiçbir şey göremiyorsunuz. Sanki öyle bir şey olmamış.
11 Temmuzdan önce, dükkanların camında, köşe başlarında vb. Srebrenica yı hatırlatacak bir not aradım fakat nafile. 10 Temmuz akşamı gençlerin uğrak mekanlarını dolaştım acaba ne haldeler diye, gençler kör kütük. Diğer zamanlardan bir farkı yok. Bir e-postada, temmuz ayında, Türklerin Bosna'yı ziyaret etmesini isteyen dilekler ve ilginin azlığından şikayet vardı. Oysa Bosna'ya ve  Srebrenica'ya gittiğinizde en çok Türklerin ilgi gösterdiğini görüyorsunuz, Bir de yakınlarını kaybeden Boşnakların. 
Gözlemlediğim bir başka hususta Saraybosna 2 yıl öncesine ve Mostar'a göre daha pahalı. Saraybosna'da çarşıda Turskaların bir özelliği kalmamış, fakat Mostar'da Turska olmak hala ayrıcalıklı ve dostça.
Bu yıl Srebrenica'da insanlar üzerinde, bir alışılmışlık vardı. Hani Anadolu da genç kızlar ve genç erkekler düğün yerlerinde birbirlerini görür, tanışırlar ya, Srebrenica'ya gelen gençlerde de öyle bir hal gözlemledim.
2006 yılında katıldığımızda, serin bir gölge ararken Akü Fabrikası ile karşılaştık.Ben daha çok fotoğraf çekme çabası içinde, Akü Fabrikasının kapısında Havva ve Hasan Karakaş'ı bekliyordum. Çok uzun boylu bir genç "eliyle bana çağırma işareti yaptı. Fabrikanın içinde kimse yoktu. Kılık ve kıyafetinden meczup bir etki bıraktığı için arkadaşlarıma çabuk olmalarını söyledim. Havva Hanım ve Hasan Bey geldiğinde, genç önde biz arkada girdik fabrikanın içine.
Duvarlarda kurşuna dizilme izleri, tavanlardan sarkan ipler, vahşet sergiliyor fabrika. genç sürekli arkasına dönüp gelip gelmediğimizi kontrol ederek fabrikanın içinde ilerliyor. Bizi fabrikanın sol uç köşesinde karanlık bir odaya götürdü. Zifiri karanlık. Ürküntü duyuyor insan. Çakmağını çıkardı duvarları aydınlatmaya çalışıyor. İlk izlenimde zift sanılan akıntılar var duvarlarda, İsa'nın çarmıha gerildiği gibi uzun demir çubuklar var duvarlarda. O demir çubuklara geçirip, işkence ile öldürmüşler o insanları. Yerler ve duvarlarda zift sandığım izler kan. Ziftleşmiş kan, insanlık kan kokuyor. Odanın fabrikanın iç kısmına bakan duvarına bir pencere yapıp, tüfek dayamak için yer yapmışlar.
Havva Boşnakça biliyor fakat nutkun tutulunca  ne fayda.
Genç öne düşüyor biz arkada, işkence odalarını aydınlatıyor çakmağı ile. Şeytan resmi yaptıkları odalarda içkilerine meze yapmışlar Boşnakların inlemelerini, korkularını, ızdıraplarını.
Akü fabrikasının, makinalarının yanına götürüyor bizi. Merdivenlerden çıkıyoruz. İnsanları nasıl öldürdüklerini, o makinaların içinde öğütüp, borudan aşağıya akıtıp kamyonlara nasıl yüklediklerini anlatıyor. O gençte o zaman 15 yaşında ,o akü fabrikasının içinde imiş. Korku dolu gözlerine bakamıyor insan, insanlığından utanıyor onun anlattıkları karşısında, biz sefa içinde yaşarken buralarda Onlar Müslüman diye öğütülüyor. Biz Batının  mallarını öğütüp onları zengin ederken, Onlar bizim gençlerimizi dün akü fabrikalarında bugünde barlarda öğütüyorlar.
Saygı değer grup üyeleri, Bosna da kafelerde alkollü içkiler meyve sularından daha ucuz.
2006 Srebrenica da akü fabrikasında bize rehberlik eden bu genç, o zaman adını söylemedi, fotoğrafını da çektirmedi, çok korkuyordu. Anlattıkları karşısında şaşkın, çaresiz ne yapacağımızı bilmez haldeyken para vermek istedik, kabul etmedi, çekti gitti.
Kalakaldık fabrikanın içersinde.
Yıl 2008 Bosna değişime açık. Srebrenica değişime açık. Kameraman arkadaş ile  Akü fabrikasında çekim yapmak üzere  tören alanından çıktık. Fabrikanın yan tarafında bir grup Boşnak kadın gölgeye oturmuşlar. Bir tanesi heyecanlı bir halde geldi bir şeyler anlatıyor, bize birşeyler göstermek istiyor. Çimenlerin üzerine  ayağı ile vuruyor, vurdukça toprak sallanıyor. Anlaşılan o ki altında boşluk var. Elleri ile toprağı eşiyor, toprak yumuşak, genişçe bir zemin etrafında sınır çizerek dolaşıyor, anlatıyor, çekimlerini yapıyoruz. Biz de onun dediği yerleri kontrol ediyoruz. Belli ki birşeyler gömülüp üzeri örtülmüş.
Akü fabrikasına giriyoruz. Yıl 2008 duvarlar değiştirilmiş. Boşnakların kurşuna dizildiği duvarlara bugün pencereler yapmışlar, duvar taşlarını değiştirmişler, cam yerleştirmedikleri yerlerin  duvar taşlarını değiştirmişler. İşkence odalarında resimlerin üzerini siyah boya ile kapatmışlar. Şaşırıyorum ya karanlık, demir çubuklu oda. Artık bir kısmı aydınlık , çünkü izleri silmek için taktıkları camdan ışık geliyor ve duvarın bir kısmını yıkıp giriş kapısı yapmışlar ve demir çubuklu odanın yanındaki bölüme ziyaretçi defteri koymuşlar. Fabrikanın ortasına savaş zamanını anlatan filmlerin gösterildiği ekranlar yerleştirmişler. İnsanları oyalıyorlar işte oysa o fabrika yalın hali ile çığlık atıyordu. Herşey değişmiş neyin çekimini yapacağız ki düşüncesi ile kameraman arkadaşın yanına gittim. Boşnakça bilen kimse de yok yanımızda.
Kalakaldık fabrikanın ortasında.
Çok uzun boylu bir adam geçti yanımdan, omuzları öne eğik. Baktım ki 2006 da kalakaldığımız yerdeyiz. Karanlık odanın olduğu yere doğru gidiyor. Koşarak gittim arkasından yüzüne baktım "O mu acaba" diyorum. Fotoğrafını da çektirmemişti  o zaman. Fakat O idi. İşaretler ile sen beni hatırladın mı dedim.Elimle çakmak işareti yaptım. Çakmağını çıkardı duvara doğru tuttu "tamam tamam" dedi.
 Ey Allahım bu ne ki? Adını, dilini nerden geldiğini,bilmediğin insana 2 yıl sonra aynı yerde rastla.Tercümanı tören alanında bırakmıştık. Nasıl anlaşacağız şimdi, döne döne Türkçe bilen birini arıyorum. Türkiye den gelen bir grup fabrikanın içinde, hanımlardan biri yardım ediyor. 2 yıl önce bize fabrikayı gezdiren genç röportajı kabul ediyor, öyle onurlu ve hassas ki tercüman hanıma, insanlar bana bakarken konuşamıyorum diyor usulca.İnsanları dağıtıyoruz oradan anlatıyor bize gördüklerini, başından geçenleri.
Bir ayağı aksayan, bir kolu da bükük bir adam geliyor yanımıza, tercüman "O da konuşmak istiyor" diyor. Bu arkadaşında ayağını, kolunu kırıp, dişlerini sökmüşler, gözlerinin önünde karısına defalarca tecavüz etmişler. Anlatırken tir tir titriyor. Bir kampta kalıyorlarmış şimdi.karımında ruh sağlığı bozuk diyor. Türkiye den gelen gençler bu anlatılanlar karşısında şaşkın,çoğunluğu ağlıyor.  Grup yanımızdan ayrılıyor.
Yanımıza biri kız  2 genç daha geliyor. Bunlar Srebrenica'lı. Eşyalarımızı sırtlayıp fabrikanın içine yöneliyorlar. 2006 da gördüğüm makinaların olduğu bölümü demir teller ile çevirmişler, bir geçiş noktası gösteriyorlar bize oradan geçip çekimlerimizi yapıyoruz.
Onlara yardım etmek istediğimizi belirtip adlarını, adreslerini alıyoruz. İçlerinden bir tanesi diğer üçüne yardım etmemizi istiyor, ben idare ediyorum diyor, aslında bence O'nunda ihtiyacı var. Saraybosna'da Merhamet Derneği var Ondan yardım istediniz mi diyorum bilmiyorlar.2006 da karşılaştığımız genç Saraybosna'dan, Sakat kalan Zenica'dan gelmiş, diğeri ise Srebrenica'da yaşıyor.
14 Temmuz dönüş günü Başçarşı'ya gidip kalan paramızı harcamak istiyoruz. Arkadaşlar ile Morica Handa kahvelerimizi içtikten sonra ben onlardan ayrıldım. Kalan parayı caminin kumbarasına koysam diye düşünürken daha önceden girmediğim bir sokağa saptım. Biraz ilerde ise bizim  uzun boylu genç. Elinde iki çanta, birinde ekmekler, diğer çanta da ekmek ve plastik bir kap. Aşevinden yemek götürüyor.
Ben çok şaşırdım, sevinçle sebili gösterip foto dedi. Fofoğrafını çektim sebilin yanında. Morica hana kahve içmeye çağırdım. Arkadaşlarımın yanına götürdüm, bir çoğu gıyaben O'nu hikayesini biliyordu. Tercümanlık edecek bir arkadaşımız gelinceye kadar işaretler ile anlaştık. Türkiye Hırvatistan maçına çok sevinmiş onu söylüyor kısmen anlaşıyoruz. Sonra Boşnakça bilen arkadaşımız geldi.
"Bu gencin 2.5 ve 9 yaşlarında 2 kızı varmış, Ayla ve Belma karısının ve kendi annesinin isimlerini koymuşlar. Sırplar babaanneyi diri diri yakmışlar.Kızı okula başladığı zaman çok ağlamış, O'da yanına oturmuş fakat sıraya sığamamış, sınıfın kapısında beklemiş kızı alışıncaya kadar. Büyük kızı annesine küçük kızı O'na çok düşkünmüş, Sabah evden çıkarken çok ağlıyormuş fakat o yanında sürükleyemezmiş." Biz O'nun meczup görüntüsüne bakıp üzülürken o dökük kıyafetlerin altından çıkan yüreğin, sosyal tutumun karşısında ne yapacağımızı bilemez haldeyiz. Yüreğim eziliyor. Kendi aramızda para toplamak için işaretleşiyoruz, erkek arkadaşlardan bir tanesi şaşkınlıkla cüzdanını çıkarıp gence para uzatıyor. Genç ise eliyle hayır işareti yapıp çocuklarının türlü hallerini bizimle paylaşıyor. 11 temmuzda röportaj yaptıktan sonra sigara verme bahanesi ile cebine para koymuştuk. Tercüman arkadaş hem çeviriyor hem ağlıyor  "eve giderken çocuğuna patik almış -bunu sana çok uzaklardaki bir teyze gönderdi demiş. O benim için kızkardeşim gibi değerli" diyormuş.
Bu da benim 2006 da başlayan, dün böyle bir olay ile bağlanan Srebrenica anım.
Tarih kültür bağı ile yola çıktığım, acılarla karşılaştığım,yokluk içinde fakat şerefli, onurlu ve yüreği zengin bir aile babasına kardeş olabilme.
Srebrenica'dan Sarayevo'ya dönerken Bosna hersek Dostları Vakfı başkanı Sayın Saffet Erdem aradı. Srebrenica da olduğumu öğrenmiş. Meğer bize tercümanlık yapan hanım Saffet Beyin eşi Ayşe Erdem Hanım imiş. Bu Bosna bu Srebrenica böyle bir yer işte insanları etrafına topluyor. 11 temmuz akşamı Saffet Bey ve eşi Ayşe Hanım ile Başçarşıda buluşup sohbet ettik.
 Bosna Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu ile birlikte  ,7-14 Temmuz 2008 tarihleri arasında  Kovaçi Şehitliğini, Vrelo Bosna'yı, Sarayevo Tünelini,Gradacac, Tuzla, Visegrad, Gorazde,Srebrenica,Travnik,Vlasiçka Kuca,Jajce,Konjic (Fatih Sultan Mehmet Köprüsü) Jablanica (Neretva Köprüsü)Poçitelj'i (Osmanlı dönemi Bosna Hersek'in en güzel kültür sanat müze şehri)Blagaj, Buna Nehrinin kaynağı ve Osmanlı döneminden kalan tekke, Mostar' ı ziyaret ettik. Şehitliklerimizi, tarihi eserlerimizi ziyaret edip, dualarımızı hediye ettik.
 Kemal Baysak'ın girişimleri ile Bosna Hersek'teki bir çok şehir Ege Bölgesindeki şehirler ile kardeş şehir olmuş. Her gittiğimiz yerin belediye başkanı ve yetkilileri heyetimizi karşılayıp, konuk etmek istiyor. Bizim ise vaktimiz kısıtlı, görmek ziyaret etmek istediğimiz çok yer var. Bosna Hersek'te bulunduğumuz tarihte Ekonomi Odası Başkanı ve Sarayevo Meclis Başkanı ile de görüşmelerimiz oldu. Ekonomi Odası Başkanı Sayın Kemal Grebo, Türk iş adamlarının Bosna Hersek'e ilgisiz kalmasından şikayetçi.Her türlü kolaylığı sağlamak istediklerini ve  5 yıl vergi muafiyetinden söz ettikten sonra Türkiye'ye geldiklerinde,Türkiye Cumhuriyeti Bakanları, Hükümet yetkilileri bizi dinliyorlar vakit ayırıyorlar, iş adamları ise görüşmeleri kısa kesmek istiyorlar. Bosna da kazanamayacaklarını zannediyorlar Avrupa dan gelen firmalar yatırım yapıp kazanıyorlar da Türkler neden kazanamasın üstelik burada Türkiye Malları daha çok rağbet görüyor, tercih ediliyor diyor. Özellikle enerji ile ilgili alana dikkat çekiyor.Bosna Hersek, ekolojik tarım için mükemmel bir alan, dericilik, orman ürünleri,mobilya,hayvancılık, süt ve süt ürünleri.Tahminim odur ki Türkiye'den de bir çok kişi gidip orada çalışmak ister.
14 Temmuzda dönüş günü Bosna Havaalanında Sayın Kemal Baysak'a Srebrenica'da karşılaştığımız gençten bahsettim.O'da adını ve adresini aldı. Haftaya yani 21 Temmuz da Bosna'ya geleceğini, o genci ziyaret edeceğini, O'nu Merhamet Derneği'ne götüreceğini söyledi.
 Bosna Hersek yetkili makamları , Sayın Kemal Baysak'a "Fahri Hemşerilik Beratı" vermek için, Bosna Hersek ziyareti öncesi davet ettiler. Sayın Kemal Baysak Srebrenica anma ziyareti nedeni ile orada bulunacağını bildirdi fakat 21 Temmuz 2008 de Almanya'dan bir bakana da Kemal Bey ile birlikte bir tören düzenlemişler, hal öyle olunca önümüzdeki hafta yine gitmesi gerekiyor. İyi ki öyle olmuş, bizim genci de ziyaret edecek. Allah O'ndan razı olsun (16.07.2008)
Saygı ve Selamlarımla Ayşegül Aran